Tıbbi ilerlemeler sayesinde yaşam süresi geçtiğimiz yüzyılda önemli ölçüde uzadı. Ancak yakın tarihli bir araştırma, bu iyileşme hızının artık yavaşladığını ve bugün hayatta olan çoğu insanın 100 yaşına ulaşma olasılığının oldukça düşük olduğunu gösteriyor.
Araştırmada, 23 yüksek gelirli ve düşük ölüm oranına sahip ülkenin yaşam beklentileri analiz edildi. 1939 ile 2000 yılları arasında doğan kuşakların ortalama yaşam sürelerini inceleyen ekip, bu dönemde yaşam beklentisindeki artış hızının ciddi oranda azaldığını ortaya koydu.
Çalışmada kullanılan altı farklı istatistiksel model, erken doğumlu kuşakların uzun ömürlü olma ihtimalinin günümüz kuşaklarına göre çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Örneğin, 1900’lerin başında doğan bireylerin yaşam beklentisi nesil başına yaklaşık 0,46 yıl artarken, 1939’dan sonraki dönemde bu artışın hızı %40’tan fazla yavaşladı.
Araştırmaya göre, 20. yüzyılın başındaki yaşam süresi artışlarının önemli bir kısmı, bebek ölüm oranlarında yaşanan dramatik düşüşle bağlantılıydı. Özellikle çocuk hekimliğindeki gelişmeler sayesinde, 5 yaş altı ölümlerde ciddi bir azalma yaşandı. Ancak günümüzde bu oranlar zaten çok düşük seviyelere indiği için, benzer bir sıçramanın tekrarlanması pek mümkün görünmüyor.
Çalışma, ortalama yaşam süresindeki yavaşlamanın yarısından fazlasının küçük yaş grubundaki ölüm oranlarındaki iyileşmelerin durmasıyla açıklanabileceğini belirtiyor. Aynı şekilde, 20 yaş altı ölümler de bu genel eğilim üzerinde büyük rol oynuyor.
100 yaş gerçekçi bir hedef mi?
Araştırmanın yazarlarından Héctor Pifarré i Arolas, “İnsan ömrünü kayda değer biçimde uzatacak bir atılım olmadıkça, yaşam beklentisinde geçmişteki kadar hızlı bir artış beklemek gerçekçi değil” ifadelerini kullandı. Ortak yazar José Andrade ise, “1980 doğumlu birinin 100 yaşına ulaşması şu anki verilere göre olası değil. İncelediğimiz gruplar arasında bu sınırı aşacak bir yaşam süresi öngörülmüyor” diye ekliyor.
Ancak bu veriler, gelecekte yaşanabilecek tıbbi devrimleri dışlamıyor. Örneğin, kansere kesin bir tedavi bulunması gibi büyük çaplı gelişmeler, bu tahminleri ciddi şekilde değiştirebilir. Araştırmacılar da bu ihtimale dikkat çekiyor: Mevcut eğilimler böyle devam ederse tablo karamsar olabilir, ancak beklenmedik ilerlemeler tüm senaryoyu değiştirebilir.
Biyolojik bir sınırdan bahsetmek mümkün mü?
Araştırma, insan ömrüyle ilgili belirli bir biyolojik sınır olduğu iddiasını desteklemek ya da çürütmek amacı taşımıyor. Yazarlar, yalnızca mevcut verilerin bugünün kuşaklarına dair ne söylediğini analiz ettiklerini vurguluyor. Sonuçlar, yaşam süresindeki artışın hâlâ devam ettiğini ancak önceki dönemlere kıyasla çok daha yavaş ilerlediğini gösteriyor.
Başka bir deyişle, uzun ömürlü olmak halen mümkün ama 100 yaşını görmek çoğumuz için istisna olmaya devam edecek gibi görünüyor.